• Bin! Bin! Bin.
  • Sende bin.
  • Şoför bey sosyal mesafe kurallarını ihlal ediyorsunuz. Bu kadar yolcu alamazsınız.
  • Tamam abla.
Şoför, parmağını durakta bekleyen öğrenciyi işaret ederek,
  • Bak işte. Şuradaki öğrenci. Görüyorsun. Okula gidecek besbelli. Geç mi kalsın şimdi dersine? Gel kızım gel. Sende bin.
Otobüs seyir halindeyken, yolcunun birini öksürük humması tutar. Otobüste curcuna alır başını yürür. Şoför mecburen öksürük hummasına yakalanan yolcuyu yarı yolda indirir.
---------
Hikayenin devamını merak ediyorsunuz muhtemel. Bende merak ediyorum. Yolcu indi ama soru işaretleri sizler gibi, benimde aklıma takıldı kaldı. İşin aslı bu ve buna benzer durumlarla pek çoğumuz karşılaşıyoruz. O öksürük tutan hasta acaba COVİD – 19 muydu? Şimdi insanlarla temas etmeli miyim? Yoksa karantina ya mı almalıyım kendimi? Bu soruyu lütfen sizde irdeleyin! Hayatımızı idame ettirmek, sorumluluğumuzda ki kişilere bakabilmek için işe gitmemiz bir zorunluluk. Öğrenciler içinde, okula gitmek bir zorunluluk. Geçtiğimiz Mart ayından bu yana gerek dünya olarak, gerek ülke olarak, gerek kişisel olarak ciddi bir sınav sürecinden geçiyoruz. Salgın hastalıktan tutunda, depremler, seller, fırtınalar, tsunamiler .. Son zamanlarda ekranlarda ve basında bilim adamlarının doğal afetlere yönelik pek çok öngörülerine rastlamaktayız. Depremler ile ilgili, “Deprem bizim gerçeğimiz. Deprem kuşağındayız. “ ifadelerini kullanırlarken,  “ C.C.  ALLAH (S.A.V) ‘ın sopası yok “ ifadeleriyle duygularını dile getirenlerde yok değil güzel ülkemiz vatandaşlarında! Salgına dair ise,  kimileri “Yeni nesil silah” olarak nitelemesinde bulunurlarken, kimileri de Çin veya ABD oyunu olarak nitelemekte. Diyebilirim ki, 2020 yılında, dünya tarihine kazınacak günlere tanık olduk ve görünen o ki, olmaya da devam edeceğiz. Bu öngörü nereden mi geliyor? İnternette, haberlerde, basında, gazetelerde boy boy haberler bunun açık habercisi.

Yaşadığımız sürece yönelik, bilime alternatif bakış açıları da var elbette. Astrologların yorum ve değerlendirmeleri de, bu sürece ek teşkil edebilecek anektodlardan sayılabilir. Hem bilim adamları hem de gök bilimciler (Astrologlar), ifadelerinde sürece yönelik öngörüler de bulunuyor. Özellikle gök bilimciler, Kasım – Aralık aylarına dair, dünya ve ülke tarihinde pek çok etkileri görülecek sarsıntılı ve doğaüstü süreçlerin yaşanabileceği günler olduğu yönündeki öngörüleri mevcut. Depremlerin, Doğal afetlerin (sel- fırtına) artış olabileceği ve COVİD-19 salgınlarına dair 2. – 3. Dalgalarının olabileceği yönünde öngörüler ağır basıyor. Astrologlar daha çok gökyüzündeki gezegenlerin hareketlerini yorumladıkları öngörüsü, sürece yönelik olarak, zor bir Kasım – Aralık ayının bizleri beklediği. Gezegenlerin hareketlerine göre çeşitli kavram ve ifadelerle tanımlıyorlar tabi bu süreçleri. “Mavi Dolunay”, “Karma Yılı” bunlara bir örnek. Yaptıkları çağrı ise daha çok, “maneviyata, öze, özünüze( kendinize) dönün.” çağrıları. Anlaşılan tekâmül sürecinin an ağır sürecindeyiz ve bu daha devam edecek!   Öyle sanıyorum ki, Marttan bu yana yaşadığımız süreçler, pek çok kişiyi bu ve buna benzer sorgulamalara itti bizleri. “Neden Yaşıyorum?”, “ Yaşam amacım nedir?”, “ Neyi öğrenmek için buradayım?” vs.. Kişisel olarak söylemem gerekirse bu ve buna benzer öze ve  geleceğe yönelik pek çok soru hazneleri zihnimde uzun bir süre meşgul etti. Peki ya sizler? Sizler ne durumdasınız? Düşünün ki, Covid- 19 salgınından evden çıkamazken, depremden eve giremedik? Seller, Fırtınalar da ilave tabi ki bu durumlara. Birde yaşanılan süreç ekonomimizi altüst ettiği gerçeği ile de karşı karşıya kaldık. Bunun da aile, para durumlarımızı da sarsacağı öngörüsü ile de, artık yaşamımızı, amaçlarımızı ve buna benzer pek çok soru argümanı içinde kaldığımız ve sorguladığımız bir sürece itildik. Kaotik olan bu süreç, sarsıcı değil mi? Sahi sizler nasıl bir süreçtesiniz ? Sordunuz mu hiç bu soruları kendinize? Önünüzü görememenin yarattığı buhranlar, pek çoğumuzun ailesiyle, işiyle, sağlığıyla sınandığı süreçler… Sınanıyoruz diye düşünüyorum. Olumlu veya olumsuz olarak yaptığımız eylemlerimiz, yarattığımız haksızlıklar, adaletsizlikler veya bize yaşatılan haksızlıklar… Yine buna ilave geçmişten getirdiği travmalar, aileden, soydan, çevreden gelen tabular… Muhtemel ciddi bir ruhani sıkışmışlık ve stres süreçleri yaşıyor olabiliriz veya yüzleşmekten kaçındığımız kaotik durumlarımızdan kaçtık ve ya kaçıyor olabiliriz. Sınanıyoruz ve sınanmaya devam ediyoruz. Öyle görünüyor ki edeceğiz de. Evet! Zor bir süreçteyiz. Gök bilimcilere göre bu süreçlerin, 2021 de biteceği öngörüsünde. En azından önümüzü görememezlik, stres, iş, para aile ile ilgili süreçlerin son bulacağı yönündeki öngörüleri biraz olsun ruhları rahatlatan bir gerçek. Şu zamana kadar kavradığımız gerçek ise, iki nefes arasında olduğumuz. Mal varlığımız, sosyal çevremiz, ailemiz, yani sonradan elde ettiğimiz tüm her ne var ise, bize, bizlere ait olmadığı! Gün gelip en ufak bir durum ve koşulda ( ki, deprem, sel, salgın bize bunu ayan beyan kanıtladı.)  hepsi ile vedalaşabileceğimizin öngörüsüne varabilmemiz! Asıl olan, ruhsal iyi olabilirlik! Bunun için ise, öze, içe dönüş sağlayabilmek! Eskilerden duyduğumuz bir söz geldi aklıma bu satırları kaleme alırken. “Azıcık aşım. Kaygısız başım.“ Gerçekten bu kavramı ruhumuzda (kalbinizde) hissedebiliyor ve yaşatmayı becerebiliyorsak, ruhani uyanışın ışığını yakmışız demektir. Çünkü kalbin(ruhun) güzelliği, ruhumuzla zihnimizin eş hareket ettirebilmekte yatıyor. Ruhumuzun sesi, Kalp’ tir. Ruhumuz, bizimle Kalp kanalı ile konuşur. Kalbi ignore edip, zihin ile hareket edenler ise oldukça fazla günümüzde. Kapitalizmin bize sunmuş(dayatmış) olduğu yaşam algısı ne yazık ki! Yaşam içerisinde oluşturmuş olduğumuz öğretiler, sosyal ve aile çevresi, mesleki konumumuz, eylemlerimizde daha çok zihni yükseltmemiz algısında olduğumuzdan, gelip geçici yaşam örgüsü içerisinde olduğumuzu unutmamızı sağlıyor ve geçici mutlulukları tadabiliyoruz ne yazık ki. Yapılan eylem ve alınan kararlarda seçimimiz kalp ( ruh) olduğunda, yani öze (kendine) dönüşü sağlayabilen ruhlarda ise, yaşanılan olumsuz koşullarda aşırı bir stres, kaygı ya da yaşanılan ikilem süreçlerini büyük bir sarsıntı ile atlatmayacağı muhtemeldir. Maddeci bakış açısından manevi bakış açısına yönelerek, eylemlerimizi bu yönde yürütebilmek ise, Yaratıcı tarafından tamamen biz insanlara sunulmuş bir tercih! (Cüzzi irade). Oluşabilecek ve yaşanabilecek tüm tehlike ve tehditlere karşı ( Deprem, sel, salgın vb..) en yüksek seviyede tedbirleri almak ve olumsuz süreçler yaşanmış ise de, bu durumları da inkardan ziyade, kabulleniş ile ruhtaki oluşabilecek sarsıntı şiddetini en düşük seviyelere düşürmek, en sağlıklı çözüm olacağı aşikardır.  Sanırım fazla metafizik bir yazı ile seslendim sizlere bu defa. Öyle sanıyorum ki, yaşadığımız süreçler, benim de öz, içses, içe  -  öze yöneliş anlamında ciddi düşüncelere itti ki, yazılarıma uzun ara vermem ve bu uzun aradan sonraki ilk sizlerle buluşmam da, böyle bir metafizik konuyu kaleme almam ile oldu. Dilerim sizlerde özünüze, içinize, iç benliğinize, en saf, en temiz halinize, o çocuksu saflığınıza eriştiğiniz günlere geçişiniz gerçekleşir ve pek tabi ki en az sancı ve en az sarsıntı şekli ile!
 
 
SOSYAL MESEFELİ EGİTİM

Yaşamımıza “pat!” diye inen Covid – 19 ‘un, yaşamımızda ki yeri aşikar ve yine hayatımıza getirdiği kavram olan “sosyal mesafe “ kavramının yeri de aşikar. Peki Covid-19’un eğitim hayatımızdaki tasavvuruna bir göz atalım mı?

MEB Bakanımızın, “Eğitimdeki aksaklığın affedilemeyeceği” söylemi, sadece diline dolanmış bir söylem değil. Bunun gerçekliğe (eyleme) yansımasına dair göstermiş olduğu çaba yabana atılamaz. Bu kapsamda 2020-2021 eğitim öğretim döneminde ilk etapta okul öncesi ve 1. sınıflara ek olarak 2, 3, 4, 8. ve 12. sınıflarda yüz yüze eğitimi başlatan MEB, 5. ve 9. sınıfları da yarından itibaren yüz yüze eğitim planlaması dahilinde okulda ki egitimlerine başlayacaklar.

Yüz yüze eğitimde, resmi ve özel ortaokul 5. sınıflarda haftada 2 gün toplam 12 ders saati (2 gün, 6+6), imam hatip ortaokullarında haftada 2 gün toplam 14 ders saati (2 gün, 7+7) uygulanacak. Lise 9. sınıflarda ise, haftada 2 gün toplam 16 ders saati (2 gün, 8+8) uygulanacak.
Sınıflar, öğrenci mevcudu doğrultusunda sosyal mesafeye göre gruplara ayrılacak, her ders süresi 30 dakika, dersler arası dinlenme süresi de 10 dakika şeklinde yurutulecek ve buna ilaveten İnternet tabanlı Ter Yüz Eğitimle de, eğitimdeki aksaklığı giderme yönünde atılımla, eğitim almayı sürdürecekler.

Eğitimin en önemli saç ayağı olan öğretmenler, Eylül’den bu yana gerek EBA’ dan gerek ZOOM üzerinden eğitimler vermeyi sürdürüyorlar. Üniversitelerde de bu süreç, pek çok üniversitelerin kendi yönetim kurullarınca almış olduğu karar gereği, İnternet tabanlı eğitimle devam ediyor. Günümüz yüzyılında ki en büyük devrim, sanırım eğitimdeki bu yüz yüze eğitimin alternatifi yönünde değerlendirilen TERS-YÜZ eğitim. Olumlu mu? Pek tabi ki (aksaklıklar giderilirse) öyle! Özellikle sağlık gibi tartışmasız hayatı önem arz eden bir konumda iken yüz yüze eğitim, çok sakıncalı bir durum. Fransa’da, ABD ‘de durum ve süreç ortada. Ülkemizde de 2. Dalga geldi-gelecek sesleri yok değil! Hatta pek çoğu geldiği yönünde ve bunun dillendirilmekten özellikle kaçınıldığı yönünde. Kaldı ki, Sağlık ne kadar önemli olsa da, ülke ekonomisi için ekonomi de oldukça önemli bir skala! Demem o ki, Madem yaşamak için sağlık gerek, sağlık için de para gerek! O halde yapılması gereken, ülke olarak, her hangi bir statü tanımlamasında bulunmadan, en alt çalışandan, en üst çalışan kadrosuna kadar hepsinin sağlığa yönelik tedbirlere öncelik vererek, gerekli hijyen tedbirleri almak ve bu tedbirleri en üst seviyede yerine getirmek birinci öncelik olmalı. Bu tedbirleri gerek iş, gerek aile, gerek sosyal yaşam içerisinde de ele alarak rollerimizi oynamayı ihmal etmemekte, büyük önem arz ediyor. Demem o ki, bu durum şoför içinde, bu durum memur içinde, yine bu durum esnaf içinde geçerli. Sağlık önlemleri dahilinde işimizi ve yaşamımızı şekillendirmeliyiz. Çocuklarımızın ve sevdiklerimizin sağlığını, bu ön koşul ile sağlarız malumunuz.

Öğrencilerimizle sohbetlerimizde süreci değerlendirdiğimiz de oluyor elbette. Eğitimde hangi sistem ( Tersyüz – yüz yüze eğitim) daha yararlı? Hangisinde daha sağlıklı verim aldığınızı düşünüyorsunuz? diye sorduğumuzda, aldığımız yanıtları ve değerlendirmeleri bir sonraki buluşmamızda dile getirmeyi düşünüyorum. Bakalım öğrencilerin ve öğretmenlerin gözünden yeniçağın eğitim anlayışı ters yüz eğitim ile klasik eğitim anlayışındaki eğitim olan yüz yüze eğitim nedir? Hangisi daha iyi? Bunu irdeleyeceğiz. Sizlerde bu köşe yazısının altına yorumlarınızı belirtebilirsiniz. Bundan memnun olurum. İnteraktif paylaşım ziyadesi ile beni hep mutlu etmiştir.
 
Dip not 1 : Fazla metafizik ve ruhsal bir yazıya istinaden içinde sıkıntı olduğunu , bir çıkmazda olduğunu veya ikilemlerden, önünü görememezliklerden kaynaklı yoğun stres ve anksiyete yaşadığını düşünenlere yönelik,  minik bir öneride bulunmak istiyorum. Bir dua paylaşacağım. Bu Duayı, kalben ve hissederek yaptığınızda olumlu sonuçlar almanız olası. Denemekten zarar gelmez değil mi?
 
DUA: Boş beyaz bir kâğıda “Bırakacaklarım” diye bir başlık yazarak, size sıkıntı yaratan her türlü duygu, stres kaynaklı etkenleri yazın. (Borçlar, Covid – 19 Bulaşma kaygısı, İşsizlik, Ebeveyn- Çocuk zıtlıkları vs..) Yanınızda bulunan beyaz bir mumu yakın ve o yazdığınız kâğıdı, “C.C. ALLAHIM, yaşamış olduğum kaygı ve yazmış olduğum bırakacaklarıma dair listemdeki kaygılarımı huzurunda bırakıyorum. Ruhumu temizliyorum. Artık ruhum temiz, arınmış ve huzurlu. Oldu! Oldu! Oldu! Teşekkür ediyorum.” diyerek yazdığınız kâğıdı yakın.  Yine ikinci olarak, bu defa beyaz kâğıda dileklerinizi, isteklerinizi yazınız (Artık param bol. Bankada Param fazla, Ailemle aram düzeldi. Ruhum kaygısız, stressiz ve huzurlu. Artık mutluyum. Çok huzurlu olduğum bir işe sahibim. Mutlu bir evim/ailem var. vs..) ve yine yazmış olduğunuz listedeki dilekleri, sözleri yanan mum eşliğinde yakarak söyleyiniz. En önemli unsur, bunu yaparken zihninizi çocuk saflığında olmasını sağlamak (Meditasyon deneyebilirsiniz. Google’ de pek çok Meditasyon örneği var. İzleyebilirsiniz) ve pek tabi ki inanmak!

Yine aynı yöntemi “su duası” ile de denemeniz mümkün. Suya dileklerinizi, bırakacaklarınızı söyleyip bir gece pencere önünde bırakıp, sabah suyu içebilirsiniz. Suyun ruhunuza ve DNA’nıza erişme gücü de oldukça yüksek.

Bir diğer yöntem ise, tabi ki psikologtan destek almak.

Bir diger yöntemde namaz kılmak ve saf bir dua ...

Ruhunuza iyi geleni, en iyi siz bilirsiniz! Ama ne olursa olsun, Ruhunuzu hissedin! Göreceksiniz onunla eş güdümlü çalıştığınızda hayatınız daha kolaylaşacak.

2. Kalplerimizdeki özgün asaleti eyleme dönüştürerek dünyayı değiştirmeye başlamakta bir diğer ruhla buluşmanızdaki mucizevi başlangıç yöntemi.

Gülümsemelerimizi insanlardan esirgemeyerek başlamakta, yine bir başka yöntem... Ne dersiniz? !

Mutlu kalın …