İnsanlar artık insan olarak değil, tüketici olarak görülüyorlar. Çünkü mevcut toplumsal düzen, ürün ve hizmetleri daha sık, daha hızlı ve daha yoğun tüketebilmeleri için insanlara her türlü kolaylığı sağlamayı sorgulanmaz bir ideal olarak kafasına iyice yerleştirmiş. Dört bir yandan ve perdelerin altından “Tükettikçe var olursun!” diyen bir ses dalga dalga yayılıyor.  
Nesnelerin tacizine rıza göstermek
Her yanda bir nesneler bolluğu söz konusu. AVM’ler, eğlence merkezleri, pazarlar, seyyar satıcılar, online mağazalar… Dört bir yanımız mallar ve hizmetlerle dolup taşıyor. Etrafımıza, “Beni almalısın!” diyen ucuz veya pahalı her çeşit ürün konumlandırılmış halde. Gerçek veya sahte ihtiyaçlarımız için sihirli çözümler sunan akıllı cihazlar da dört bir yandalar. 
Bu durum aslında nesnelerin tacizinden başka bir şey değil. Tüketim toplumunda, sürekli olarak nesnelerin taciziyle karşı karşıyayız. Anlıyoruz ki toplumsal onay, başka insanların saygısı kazanma meselesi artık nesnelerin bu tacizine rıza göstermekle mümkün. Yani tüketmekle. İnsanların tüketiciye dönüşümünde gönüllük ve toplumsal baskı birlikte işliyor. Kazandığını harcamaya yönelik tüketim düzeninde özgürlük ve zorunluk el ele. 
Bugün tüketim tarzı, insanlara saygınlık kazandıran bir unsur olarak öne çıktı. O kadar güçlü ki bu öne çıkış; ilim, irfan, edep, ahlak, soy sop, dindarlık, siyasi güç gibi geleneksel saygınlık değerleri onun karşısında gittikçe zayıflıyor. Farklı, saygıdeğer ve özel biri olmanın en kestirme yolunun tüketim gücü olduğuna herkesi ikna etmiş durumda. Bir milyon kişinin alabileceği bir Swatch yerine, bin kişinin alabileceği Roleks edinmek sizi özel biri yapmaya yetiyor.
Yokken de harcama mucizesi
Tüketim toplumu, paran yokken bile alışveriş yapabildiğin bir toplumdur. Yokken var gibi harcama mucizesini, tüketim toplumunun baş mimarlarından birine, tahmin edebileceğiniz gibi kredi kartına borçluyuz. Kredi kartın varsa kendi hiç kimseye borçlanmış hissetmezsin; sadece kendine borçlandığını düşünürsün. Bu yönüyle kredi kartının icadı, yeni bir ticari duygu yarattığı için özel bir strateji ödülünü hak ediyor.
Binlerce yıllık borçlanma davranışının, elektronik kredi kartlarıyla birlikte anlam dönüşümüne maruz kaldığı aşikar. Kredi kartının “Dünya elinizde!” sloganı aslında bir reklamdan öte, çılgınca tüketmeye yönelik kesintisiz bir çağrı. Bu sihirli kartın etkisini görünür kılmak için şöyle söyleyeyim: Hepimiz kredi kartlarına borçluyuz. İşin püf noktası kesinlikle burada: Bankacılık, kredilendirme ve ürün çeşitliliği. Bunlar tüketim toplumunun olmazsa olmazları.
Kredi kartın yoksa, bankadan kredi çekmemişsen, AVM’ler senin için hem iş hem alışveriş hem de eğlence merkezi haline gelmemişse… Evet, bu durumda sen bir tüketici olamamışsın, demektir; sen normal bir insan olarak kalmışsın.  
Tüketim kültürünün baş mimarları: AVM’ler
Gerçek ya da sanal fark etmez: AVM’ler sadece ürün ve hizmetleri tüketime sunmazlar. Aynı zamanda insanları alışveriş yapmaya özendirir ve boş vakitleri doldururlar. Tasarladıkları sihirli dünyayı ziyaretçilerine takdim ederken onları daha iyi bir yaşam tarzı için hayal kurmaya da motive ederler. Bütün ürünler sizinmiş gibi, isterseniz sizin olabilecekmişsiniz gibi hissetmenizi sağlayan bir açıklık ve teklifsizlik ile sarmalanmıştır. AVM’lerin zengin, modern ve lüks mimari tasarımları, ortama seçkinlik ve şehirlilik duygusu katar. Kutsal, ezici ve devasa olan bu mimari yapılar, tüketim toplumunda ticaretin mabedi hükmündedir. Namaz vakitlerinde tapınmak için bile ondan dışarı çıkmanıza gerek yoktur. Zira ibadethaneler bile bu mabetlerin içinde minik birer hizmet kalemi olarak sunulmuştur. Burada alışverişi kesintiye uğratmamak için her şey düşünülmüştür.
Ürünler elinizin altında: Stokta mevcut
Bugün uzaklık ve zaman, bir ürünü satın almanın önündeki bir engel olmaktan, tüketim arzusunu tehir veya iptal ettiren bir unsur olmaktan çoktan çıktı. Dünyanın neresinde olursa olsun, istediğiniz her şeyi evinizden çıkmadan kapınıza gönderen N11, hepsiburada, Amazon veya Alibaba gibi online mağazalar ve uluslararası kargo şirketleri kullanıcıların çoktandır hizmetinde. Kargo şirketleri bugün üretici ile tüketici arasında, içine sızılamaz güvenli taşıma kanalı. Kargo varsa ürün de var.
En prestijli ürünler artık teknolojik 
Teknolojik ürünlerin göz alıcı güzelliği, ergonomisi ve estetiği, bireysel tüketimin hızını artırdı. Bu dönemde teknoloji, en prestijli tüketim nesnesi haline geldi. Akıllı ürünler hızla tüketiliyor, kolayca elden çıkarılıyor, yenileniyor, güncelleniyor. Dijital tüketiciler bütçelerinin önemli bir kısmını temel ihtiyaçlardan son teknoloji ürünlerine kaydırmış durumda. Demode veya eskiyen teknolojik cihazların yenilenmesi için daha çok kazanmaları gerekiyor. Güncelleme ihtiyacı onları daha çok çalışmaya zorluyor. Özellikle Z ve Y kuşağının yeni çıkanlara ilk önce sahip olabilmek için mağaza önlerinde uzun kuyruklar oluşturması, “teknoloji tapıncı” diyebileceğimiz bir patolojiyi de gözümüze sokuyor: Teknoloji tüketimi neredeyse çılgınlık seviyesinde…
Doğal ihtiyaçlardan sahte ihtiyaçlara geçiş 
Tüketim doğası gereği haz verici bir iştir. Yiyecekler, içecekler, evler, arabalar, tabi ki eğlenceler… Bir bebeğin emmesi, ailenin sunduğu sevgi, onaylanma ve güvende olma hissi, karnımızın doyması, susuzluğumuzun giderilmesi… Bunlar zorunlu ve içgüdüsel olduklarından giderildiklerinde aldığımız hazlar da doğaldır. Fakat güncel tüketim, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçların ötesine geçti. Sahte tüketimde, tüketimden alınan haz ve tatmin, başkalarının ilgi ve takdirine bağlandı. Doğal bir ihtiyacı giderme düşüncesi ikinci plana atıldı. Gösteriş tüketimi ve sahte ihtiyaçlar öne çıktı. Tüketiciler artık sadece tüketmek için, sahte ihtiyaçlarını tatmin etmek için satın alıyorlar, doğal ve asli ihtiyaçlarını gidermek için değil. 
Şevki IŞIKLI