Bir toplum, uygarlık düzeyi ne olursa olsun, varlığını devam ettirmek için üyelerini eğitmek zorundadır. Bu nedenle, bilgi ve eğitim insanların değişmesini ve gelişmesini sağlayan faktördür. Bu bağlamda toplum ve eğitim iç içedir (Tosun, 2002). Toplum ve eğitimi kaynaştıran, iç içe yapan eğitim sisteminde; bütün paydaşların bir sistem içinde profesyonelce, eşgüdüm içinde hareket etmeleri beklenir. Sistemin gerçek anlamda parçalarının amaç için bir araya gelmesi, toplanması anlamında kullanılıyor olması da bu işin önemini daha da artırıyor. Her şartta sistemler, bütünleşmiş çalışırlar. Eğitim sistemi dinamik bir yapıya sahip olduğundan onu oluşturan unsurlar açık bir yapıya sahip olmalıdır. Açık sistemlerde, yapının elemanları sürekli kendini yenilemelidir. Gelişimin kalıcı olması için, değişimin kesin olarak oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle eğitim sisteminin sorunları da iyi analiz edilmelidir. Bu yazımızda işte bu konuda biraz sohbet edeceğiz.
Aile-sosyal çevre- okul- program- veli vs. eğitim sistemlerinin birini diğerini ayıramayacağımız temel yapıtaşları ve ilk akla gelenler. Elbette perde arkasında bir sürü bağımsız değişken var. Bu paydaşların her biri bir diğerinden daha önemsiz değildir. Bir strateji oyununda yapılabilecek bir ters hamle nasıl oyunu kaybettirirse bu değişkenlerden birinin olmaması ya da etkisiz olması da sistemi bozar, entropi meydana gelir. O halde bu durum oldukça hassastır. Akademik anlamda burada düşünülmesi, üzerinde kafa yorulması gereken konular oldukça fazladır.
Kongreler, sempozyumlar ve seminerlerde eğitimle ilgili oldukça yoğun tartışılan bu konular ile ilgili öneriler, raporlar ya da sonuç bildirgeleri neden muhataplarında karşılık bulamıyor, bulmuyor. Çok basit örnek; üniversite bünyelerinde enstitülerde yadsınamayacak emeklerle ortaya çıkan tezler, projeler neden muhatapları tarafından okunmuyor ya da sadece danışmanların ve öğrencilerin kütüphane raflarına hapsediliyor. Üretilen bilgi ve dokumanlar onlara ulaş(a) mıyor mu? Alan uzmanlarının ortaya koyduğu gerçekçi çözüm yolları, öneriler neden ciddiye alınmıyor, ya da değerlendirilmiyor. Ha bu arada araştırma noktasında dikkat çeken hastalıklarımız da yok değil. Yeni bir konu veya bir durum ortaya çıktığında binlerce bildiri, yüzlerce tezle o konuya saldırılır her yönden araştırılır ve konu eskir gider. Bir öğrencimin bana “artık öğretmen adaylarının yakasından düşün, her hafta birileri bir şeyler soruyor hocam” demesi bu konuyu destekler gibi. Aile, öğrenci, öğretmen, yönetici, program vs. konuların her zerresine ilişkin araştırmaların yoğunluğu da literatüre bakılırsa da aynen öyle. Hatta araştırma konuları bittikçe yan paslarla konuya yeni kavramlar katmakta da üzerimize yok gibi. En azından kendi alanımda kısa zamanda yeni liderlik türlerinin hızla artması gibi. Mesela Vizyon 2023 belgesi ne kadarda çok çalışılıyor değil mi şu an. Neyse bu konu devam eder gider.
Günümüzde paydaşlar arasında en sık dile getirilen soruların başında koordinasyon eksikliği gelmektedir. Seidman (1970) koordinasyonu, yönetimin kusurlu yapısını sihirli bir şekilde değiştirebilecek güce sahip olması ve herkes tarafından aranıyor ancak ulaşılamıyor olması bakımından kamu yönetiminin felsefe taşı olarak tanımlamıştır. Benzer biçimde Kettl ve Milward (1996) koordinasyonu, kamu yönetiminin kutsal kâsesi olarak ifade etmiştir. Öte yandan Peters (1998) koordinasyon eksikliğini bir adım öteye taşıyarak, koordinasyonsuzluğun sadece kamu sektöründe çalışanları değil, sıradan vatandaşları, ülkenin her kesimine rahatsızlık verdiğinden bahsetmektedir. Bizim eğitim sistemimizde de maalesef bu durumun eksikliğinden bahsetmek istiyorum. Her kurum kaptırmış kendini sorunlara dair top çeviriyor gibi. Bir okulun yaptığı akademik ve sosyal faaliyetten diğerinin haberi yok. Mesela herkes okulların da TÜBİTAK projelerindeki nicel artışlara takılmış durumda gibi. İstisnaları ve harika projeleri olan okullarda yok değil tabi. Ama yapılan faaliyetlerden, paylaşımlardan diğer okullar sanki sosyal medyadan haberdar oluyor gibi. Eş güdüm veya koordinasyonun en fazla olması gereken yerlerden olan il, ilçe MEB müdürlükleri kendi içinde koordine olmuyor, olamıyor. Üniversiteler ile merkez ve yerel idarelerin arasında koordinasyon en fazla ihtiyacımız olan şeyler. Birbirlerini destekleyerek hem akademik verilerden hem de sosyal aktivitelerde birbirleriyle sürekli paslaşmalı ve faydalanmalılar birbirlerinden. Ortak projelere ve seminerlere imza atılarak eldeki veriler somutlaştırılmalılar. Veri önemli konu, boşa gitmemeli. Böyle paylaşımlarla sorunlara belki daha fazla neşter vurulabilir. Bunları iyi yapabilen bölge ya da illerin mevcut durumları savımı destekler nitelikte.
Okullarda sadece öğretmenlerden beklentide diğer bir husustur. Her şeyi öğretmenden beklemek de doğru değil. Bırakmak lazım bu söylemleri kenara. Öğretmen demokratik ortamda desteklenirse zaten kendini bulur ve verimli olur. Bence öğretmenlerde çok sorun yok gibi. Okullarda başarı maalesef sadece öğretmenlerden beklenir. Ancak eğitimin kalitesi ve başarısı, öğretmen ile birlikte okul yönetimi, öğrenci, veli, merkez ve yerel idarelerin birlikte uyumlu çalışmalarından geçer. Paydaşlar arasında uyumlu işbirliği ve hedef birliği yoksa ne yazık eğitimin başarısı da olmaz kanaatindeyim. Amacımız sorun üretmek değil sorunlara çözüm üretmek olmalı. Bence şu an en önemli husus aile eğitiminin eksikliğinden kaynaklı fırsat ve imkân eşitsizliği. Bu konularla acilen ilgilenilmelidir. Bir önemli hususta liyakat ya da meritokrasi. Olduğu sanılan ama olmayan meritokrasi…
Selam ve sevgilerimle şen ve esen kalın.
Kaynakça
Kettl, D. F. & Milward, H. B. (1996). The State of Public Management. JHU Press.
Peters, B. G. (1998). Managing horizontal goverment: The politics of coordination. Canadian Centre for Management Development.
Seidman, H. (1970). Politics, position, and power: The dynamics of federal organization. New York: Oxford University Press.
Tosun, Ü. (2002). Onurlu Disiplin. İstanbul: Beyaz Yayınları.