Motivasyon dilimizde tam karşılığını bulmakta zorlandığımız bir kavram olup İngilizce ve Fransızca “Motive” kelimesinden türetilmiştir. Türkçe karşılığı olarak güdü, saik veya harekete geçirici şeklinde çevrilebilir.  En genel anlamı ile Motivasyon (güdüleme) iş görenleri çalışmaya isteklendirme ve örgütte verimli çalıştıkları takdirde kişisel ihtiyaçlarını en iyi şekilde tatmin edeceklerine inandırma sürecidir. Kısaca isteklendirme, bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir.
Bugünlerde okullarda karne günlerine doğru yaklaşıyoruz. Öğrenciler ve ailelerini tatlı bir telaş selamlıyor, karşılıyor. Kimi öğrenciler iyi, kimileri orta ve kimileri endişeli. Bu arada dikkatimi çeken ve yukarıda tanımıyla yazıma giriş yaptığım kavrama ilişkin kısa bir değerlendirme yapacağım. Özellikle ortaöğretimde gözlemlediğim ciddi bir konu. 
Ortaöğretimdeki öğretmenlerle, yöneticilerle diyaloglarımda hep duyduğum ama bir türlü hazmedemediğim temel problem cümlesi. Özellikle 9. Sınıfta öğrenciye ortaokulda olmadığını hissettirmek ve adeta yere çakmak, acımazsızca davranmak, güdüsünü silmek ya da akademik olarak öldürmek inancı… böyle bir düşünce yazılan çizilen bunca motivasyon teorisiyle bağdaşıyor mu? 
Öğrencilerin içinde oluşan içsel motivasyonlarını öğretmen olarak dışsal güdüleme yoluyla perçinlemek ya da güçlendirmek gerekmez mi? Zayıf not verilen öğrenciye hak etmediği halde ya da düşük not aldığı halde beklemediği şekilde yüksek not vererek şaşırtmak bir motivasyon unsuru olabilir mi? Bana göre böyle bir durumda öğrenci derse ilgisini, öğretmene ise güven hissini artırır, hem derse hem de öğretmene ayrı bir algı oluşturur. Çünkü eğitim şaşırtmaktır, şaşkına çevirmektir. 
Öğrenmenin babaannesi meraktır derler. Öğretmenler böyle davranarak ailelere hisleri öldürülmüş, dersten soğumuş öğrenci göndermek yerine;  okul, öğretmenlerine inançları yüksek ve ders algıları yüksek öğrenciler gönderseler daha iyi olmaz mı? Hele artık bu teknolojik ve teknik çevrede büyüyen çocuklara. Asıl sorulması gereken soru şu… Öğrenmiş ama eğitilmemiş bir birey mi istiyoruz yoksa tersi mi? Aslolan eğitim değil midir? Bu sanki küfür etmenin kötü bir şey olduğunu öğrenen ama küfür eden eğitilmemiş öğrenci tercihinde nerede olduğumuzdur. Farkında olduğu halde öğretmenin heves kırma ve örgün eğitimden uzaklaşan bu tavrı hoş değildir. Öğrencileri örgün eğitimde tutmak ve okul terkini engellemek bir öğretmenin görevidir. Böyle düşünmek zorundayız. Her öğrenci biriciktir. Kendi hızında ve düzeyinde öğrenir. Ve unutmamak gerekir ki umut ve güven asla yok edilmemelidir. 
Her şeyi akademik başarıya endekslemek doğru bir tavır değildir. Öğrenciler her boyutta hayata hazırlanmalıdır. Okul hayatın bizzat kendisi olmalıdır. Hala öğrencilerine düşük not vermeyi övünerek anlatan öğretmenler var. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki geçme ihtimali kalmayacak notu öğrenciye veren öğretmen mesleğini katletmekte ve öğrencilerini hangi derse girmişse önce kendinden sonra dersinden uzaklaştırmaktadır. Sonra da öğrencilerin okuldan, dersten uzaklaşıp okuldan soğuduklarından şikâyet edip şaşırmazlar mı? Ya da akademik olarak öldürdüğü öğrenciyi ailenin diriltmesini beklemez mi? Her öğretmenimizi itham etmekte doğru olmaz ama bahsi geçen konularda veliler müzdarip sevgili öğretmen arkadaşlar. Bir örnek hikâye paylaşarak yorumu sizlere bırakıyorum:
Derslerinde çok iyi iletişim kurduğunu düşünen ve dersinin hakkını verdiğini savunan öğretmen sınav sonuçlarını değerlendirmiş ve bazı öğrencilerinin mevcut durumunu sınıfta paylaşarak onları motive etmeyi planlamaktadır. Ertesi gün sınıfa gelir ve Evettttt çocuklar sınav sonuçlarınızı okuyorum der ve sınıfta notları okumaya başlar. Ayşe nasıldı sınav kaç bekliyorsun. İyi öğretmenim ama bilmiyorum. 90. Ali sen ne bekliyorsun. İyi değildi öğretmenim der başını öne eğer mazeretler sıralar ve beklemeye başlar.  Öğretmen birden öğrencinin derste dersi dinlediğini saygılı olduğunu, arkadaşları ile iyi iletişim kurduğunu düşünür ve zayıf olduğu halde öğrencisine 10 aldığı halde dersten 80 notunu verir. Ali şaşırmıştır. Nasıl olduğunu anlamadan sessizce yaşadıklarına anlam vermeye çalışır. Öğretmende yaptığı davranışın sonuçlarını gözlemlemeye başlar. Ali artık derslerine daha çok önem vermeye, öğretmeninin kendine olan güvenini sarsmamak adına daha sebatlı bir öğrenci olmuştur bile. Öğretmende bu davranışı görünce bunu yapmadığı yıllarına ve diğer meslektaşlarının durumunu çoktan sorgulamaya başlamıştır bile.
Bundan sonra artık istese de Ali o dersten ne kötü not almış öğretmen istese de kötü not verebilmiştir ona. Önce dersi seven Ali sonra öğretmenini sonra da ait olduğu okulunu sevmiş ülkesine vatanına ve milletine faydalı bir öğrenci olmuştur bile. 
Selam ve muhabbetle…