Dünya Medya Kongresi BAE'nin başkenti Abu Dhabi'de başladı Dünya Medya Kongresi BAE'nin başkenti Abu Dhabi'de başladı
ABD destekli İsrail, topraklarını genişletmek için topyekun savaşa girmekten, öldürmekten, ambargo uygulayarak aç bırakmaktan, sınır dışı etmekten, terörü kendisi ürettiği halde karşı tarafı terörle suçlamaktan vazgeçmemektedir. İsrail’in genişleme politikalarında  "terör ve sınır dışı etme" stratejilerini etkin bir şekilde kullandığı görülmektedir. İsrail yayılmacılığını anlayabilmek için İsrail’in bu politikasını dikkatli bir şekilde incelemenizi tavsiye ederim.  Truthout dergisi için özel röportaj veren Noam Chomsky, Filistinlilerin çeşitli hile ve baskılarla evlerinden ve yurtlarından edildiğini söylemektedir.
 Arizona Üniversitesi'nde ödüllü Dilbilim Profesörü ve MIT'de Onursal Enstitü Profesörü olarak görev yapan Chomsky, uluslararası alanda İsrail-Filistin çatışmasının ve genel olarak Orta Doğu siyasetinin en zeki analistlerinden biri olarak tanınmaktadır. Filistin mücadelesinin  önde gelen bir sesidir.. Filistin'i İsrail şiddetinden ve teröründen kurtarmak için Filistin sorunuyla ilgili birçok makaleler yazmıştır. Bu makalelerin en ünlüleri Kader Üçgeni: Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Filistinliler; Gazze Krizde: İsrail’in Filistinlilere Karşı Savaşı Üzerine Düşünceler; ve Filistin Üzerine sayılabilir.

 C.J. Polychroniou isimli muhabir Chomsky’ye  şu soruyu sordu : İsrail'in el-Aksa Camii'nde zorla uyguladığı  tahliyeleri  protestoları sırasında Filistinlilere yönelik saldırılarını  ve ardından Gazze'ye yönelik düzenlediği  son hava saldırılarını ve Filistinlilere yönelik olarak gerçekleştirdiği katliamları bir bağlama oturtmanızı rica ederek röportaja başlamak istiyorum.
 Chomsky: İsrail’in şiddet yanlısı politikaları ne yeni , ne de eski ve ne de son neo-kolonyal İsrail şiddet dalgası olacaktır, İsrail şiddet uygulamayı her zaman bir metod olarak kullanmaktadır. Trump'ın ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması Filistin sorununu daha büyük bir çıkmaza götürmüştür.

 Filistin sonunun her zaman yeni kıvrımları olmuştur. Ancak Filistin sorunu temelde, bir yüzyıl öncesine uzanan ve İsrail'in 1967 işgalinden sonra yeni biçimler alan eski bir hikayedir. 50 yıl önce, iki büyük siyasi grup güvenlik ve diplomasi yerine genişlemeyi seçme kararı aldılar. Çözüm için ise tüm süreç boyunca ABD’nin vereceği karar, malzeme ve diplomatik desteğe dikkat edildi. ABD ise her zaman İsrail’in tarafında yer almaktadır. ABD’de siyonizmin tüm kurumlarda ne kadar güçlü olduğuna dikkat edilirse ABD’nin İsrail’i niçin bu kadar fütursuzca desteklediğini de anlayabiliriz.
 Siyonist harekette baskın eğilim haline gelen politika şudur: , sabit bir uzun vadeli hedefin amacını kabaca ifade edersek, amaç, ülkeyi Filistinlilerden temizlemek ve Filistinlileri bin yıllık sürgünden sonra eve dönen “toprağın gerçek sahipleri” olarak gösterilen Yahudi yerleşimcilerle yer değiştirtmek.
 Başlangıçta, bölgede etkin olan İngilizler bu projeyi genel olarak adil görüyorlardı. Yahudilere Filistin'de "ulusal bir yuva" veren Bildirge'nin yazarı Lord Balfour, "Siyonizm köklerinin, doğru veya yanlış, iyi veya kötü, günümüzde asırlık geleneklere dayandığını iddia ederek Batılı seçkinlerin etik yargısını oldukça şeytani bir şekilde yöneterek şu anda bu kadim topraklarda yaşayan Filistinlilerin topraklarının gasp edilmesine yeşil ışık yaktı.
Siyonist politikalar o zamandan beri hep fırsatçı olmuştur. İsrail hükümeti - ve Siyonist gruplar  - terör üretmek ve Filistinlileri sınır dışı etme stratejilerini benimsemişlerdir. Değişebilecek koşullar bu politikalara izin vermediğinde ise daha yumuşak araçlar ve politikalar kullanarak işgali tamamlamaya çalışmaktadırlar. İsrail'de "güzel ruhlar" olarak alay edilenlerin vicdanını kurtarmak için çıkarttıkları yasalar işgali resmileştirerek Filistinlileri sınır dışı etmeye yönelik sonradan geliştirilen saçma yasal ve ırkçı iddialara dayanmaktadır. Bu iddialar yüzde 100 ırkçı ve sahtedir. Osmanlı toprak kanunları ve Filistinlilerin hakları bu iddialarda yansıtılmamaktadır. Buna göre Filistinliler sınır dışı edildikleri zaman evlerine dönme hakları kendilerine verilmemektedir. Hatta kendilerine kalan diğer bir arzinin üzerine bile ev inşa etme hakları bile verilmemektedir.

 İsrail’in 1967 işgalinde, İsrail liderlerinin en yüksek yasal otoriteler tarafından hemen desteklendikleri için uluslararası hukuku büyük ölçüde ihlal ederek, işgal edilen bölgelerde İsrail işgalinin hızlanmasını mümkün kılmıştır.  ABD destekli işgal hareketi ile ABD’nin İsrail’e desteği arttı. 1967 öncesi ilişkiler genellikle sıcak ama belirsizdi. Savaştan sonra ise, bir müşteri devlet özelliği gösteren İsrail’e benzeri görülmemiş yükseklikte ABD desteği sağlandı.
 İsrail'in zaferi, ABD hükümetine büyük bir armağandı. Radikal İslam (Suudi Arabistan merkezli) ile seküler milliyetçilik (Nasır'ın Mısır'ı) arasında bir vekalet savaşı sürüyordu. Bölgenin Kendisinden önceki egemen gücü İngiltere gibi ABD de, ABD emperyal hakimiyetini daha az tehdit ettiğini düşündüğü radikal İslam'ı tercih etme eğilimindeydi. İsrail ise, Arap laik milliyetçiliğini parçalamıştır.
 İsrail'in 1948 yılında sergilediği askeri güç ABD askeri komutanlığını çok etkilemiştir.  1967 zaferi ise ordusu güçlendirilmiş bir İsrail devletinin bölgede ABD için sağlam bir üs görevi üstlenebileceğini böylelikle ABD emperyal hedeflerini destekleyebileceği hesaplanmıştır. ABD'nin bölgesel hakimiyeti üç sütun üzerine oturtulmuştur: Bu sütunlar İsrail, Suudi Arabistan, İran’dır  (daha sonra Şah'ın yönetimi altında devam etmiştir). Teknik olarak bu ülkelerin hepsi savaş halindeydiler. Ancak gerçekte ittifak çok yakındı, özellikle İsrail ile İran tiranlığı arasında!
 Bu uluslararası çerçeve içinde İsrail, ara sıra oluşan hoşnutsuzluklara rağmen ABD desteğiyle bugün devam eden işgalci politikalarını takip etmekte özgür bırakıldı. İsrail hükümetinin acil politika hedefi,  Arap köylerini kapsayan çok genişletilmiş bir "Kudüs" merkez olmak üzere  "Büyük İsrail" inşa etmektir; Batı Şeria'nın büyük bir bölümü, ekilebilir arazilerinin büyük bir kısmını barındıran Ürdün vadisi; ve Batı Şeria'nın derinliklerindeki büyük şehirler ve onları İsrail'e entegre eden işgal planı günümüzde de işletilmektedir.  Yahudilere yönelik altyapı projeleri İsrailli liderlerin korkunç "demografik sorun" olarak tanımladığı gerçeği savuşturmak için uygulanmaya koyulmuştur. Buna göre Nablus gibi Filistin nüfusun  yoğunlaştığı bölgeler görmezden gelinmektedir.: "Büyük İsrail" in öngörülen "demokratik Yahudi devletinde" çok fazla Yahudi olmayan bir millet yok edilmek istenmektedir.  "Büyük İsrail" içindeki Filistinliler, düşman bir ordu tarafından topraklarından ve zeytinliklerinden kovulmuş 165 yerleşim bölgesi ile sınırlandırılmış, İsrail ordusu tarafından desteklenen şiddetli Yahudi çetelerinin ("tepedeki gençler") sürekli saldırılarına maruz bırakılmış bir millettir.



Bu arada İsrail, BM Güvenlik Konseyi'nin emirlerine aykırı olarak (Kudüs'te olduğu gibi) Golan Tepeleri'nide işgal ederek buraya yerleşti ve ilhak etti. Gazze'deki korku hikayesi burada anlatılamayacak kadar karmaşıktır.  İsrail’in Gazze’de uyguladığı vahşetler için kullandığı kalkan stratejisi; yoğun bir aldatma ve özür dileme ağıyla örtülmüş, çağdaş suçların en kötülerinden birisini teşkil etmektedir.
Trump, İsrail’in suçlarını ört bas etme konusunda, diğer ABD başkanlarının bile önüne geçmiştir. İsrail ile birkaç Arap diktatörlüğü arasında uzun süredir devam eden zımni anlaşmaları resmileştiren Abraham Anlaşmalarının yapılmasına Trump’ın büyük katkısı olmuştur. Bu antlaşma İsrail'in şiddet ve terörü artırmasına ve yayılmacı işgal politikalarını genişletmesine destek olmuştur. Anlaşmalar, Trump'ın jeostratejik vizyonunun kilit bir bileşeniydi: Washington'dan gelen sionist desteğe, [Jair] Bolsonaro'nun Brezilya'sı, [Narendra] Modi'nin Hindistan'ı, [Viktor] Orbán'ın Macaristan'ı ve nihayetinde diğerleri gibi acımasız ve baskıcı devletlerden oluşan destek ile yeni  bir ittifak kuruldu. Onları. Orta Doğu-Kuzey Afrika bileşeni, El Sisi’nin iğrenç Mısır tiranlığı destekledi ve şimdi de Anlaşmalara göre, Fas’dan BAE’ye ve Bahreyn’e kadar aile diktatörlükleri de İsrail’e tam destek vermektedirler. Böylece İsrail, arka planda ABD ile askeri gücüne güç katmaktadır.
 Abraham Anlaşmaları,  Trump’ın başka bir hedefini daha gerçekleştiriyor: Trump ve arkadaşlarının kendilerini etkileyici bir şevkle adadıkları, çevresel felakete doğru yarışı hızlandırmak için gereken başlıca kaynak alanlarını Washington şemsiyesi altına almak. Böylece, toprağı yok eden ve atmosferi zehirleyen sanayileşmiş tarım için ihtiyaç duyulan fosfatların çoğuna sahip olan sahip olan Fas gibi ülkeleri kontrolüne almıştır. İsrail’e vereceği destek için Fas'ın fosfat tekelini güçlendirmek için Trump,  fosfat yataklarının bulunduğu Batı Sahra’daki acımasız ve yasadışı Fas işgalini resmen tanıyarak ve onaylamıştır.
 Dünyanın en baskıcı ve şiddet uygulayan bazı devletlerin İsrail işgalini resmileştirilmesi, desteklemesi ve geniş bir görüş yelpazesi  içerisinde alkışlanması ilginçtir.
 ABD başkanlığına seçtirilen Biden ise Siyonizm’in kendisine verdiği yeni görevleri yerine getirmede oldukça iştahlı görülmektedir. Kendisinden önce yürütülen programları devralan Biden, halefi Trump'ın açıklamalarında olduğu gibi, Filistinlilerin haklı özlemlerini, umutlarını ve beklentilerini yıkmıştır. Trump   Gazze için kırılgan yaşam çizgisi oluşturmuştur. El-Aksa camisinde ibadet eden Filistinlilere İsrail'in tekrarlanan saldırıları ve İsrail'in etkili şiddet tekniklerini kullanması Trump-Kushner suç yapısı projelerinin aynen yerinde kaldığını göstermektedr. Biden’dan da İsrail’i durdurması ve Filistinlileri rahatlatması beklenmemektedir.
İsrail’in yerleşim yerlerinin yasal bir geçerliliği yoktur, öyleyse ABD neden İsrail’e ABD yasalarını ihlal ederek yardım sağlamaya devam etmekte ve sözde ilerici topluluk neden bu yasa dışılığı desteklemektedir?
İsrail, 1967'de şiddet konusundaki ustalığının gösterilmesinden bu yana çok değerli bir ABD müttefiki olmuştur. Hukuk suç işlemeye engel değildir. ABD hükümetleri, standart imparatorluk uygulamalarına bağlı kalarak ABD yasalarına karşı her zaman şövalye tavırlara sahip olmuştur. ABD Anayasası, ABD hükümeti tarafından yapılan anlaşmaların "toprağın en yüksek yasası" olduğunu ilan etmektedir. Savaş sonrası başlıca antlaşma, uluslararası ilişkilerde (gerçek vakalarla ilgili olmayan istisnalar dışında) “güç kullanma tehdidini veya kullanımını” yasaklayan BM Şartı'dır. Toprağın en yüksek yasasının bu hükmünü terk ederek ihlal etmemiş bir başkan düşünebiliyor musunuz? Örneğin, İran'ın ABD'nin emirlerine itaatsizlik etmesi halinde tüm seçeneklerin açık olduğunu ilan ederek - Irak'ın işgali gibi “yüce uluslararası suç” (Nürnberg kararı) verilebilmektedir. Yani istediği ülkeyi işgal edebilir. İstediği toprağı ilhak edebilirler. Antlaşmaları kendi lehlerine çevirebilirler. O zaman ders kitaplarında bize anlatılan örnekleri ve masalları bir kenara bırakmalıyız.
İsrail'in nükleer güce ve cephaneliklere sahip olması ABD yasalarına göre sorgulanmalıdır. Fakat İsrail'e askeri ve ekonomik yardımın yasallığı hakkında ciddi sorular sorulmamaktadır.  İsrail’e yapılan düzenli ABD yardımının varlığı, gizlenmemiş bir  ABD, İsrail  ittifakını göstermektedir. ABD askeri yardımı, sistematik faaliyetlerde bulunan birimlere askeri yardımı yasaklayan Leahy Yasasını da ihlal ettiği halde İsrail’e verilmeye devam etmektedir. Bu durum gizli ve açık antlaşmaların ABD kanunlarına aykırı olmasına rağmen devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Kaynak: https://truthout.org/articles/chomsky-without-us-aid-israel-wouldnt-be-killing-palestinians-en-masse/
                                                                                          Tercüme: Halil İbrahim İşbilici