Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, televizyonların ortak canlı yayınında eğitime ilişkin açıklamalarda bulundu. Kendi bakanlığı dönemine ilişkin de konuşan Özer'in açıklamaları şöyle:

Bakan Özer'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar: 

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Türkiye'nin son yirmi yılda eğitimde yaşadığı dönüşümün OECD'nin hazırladığı raporda da yer aldığını vurgulayarak bu dönüşümde Türkiye'de eğitime erişimle ilgili yapılan fiziki yatırımlar, eğitimin önündeki antidemokratik uygulamaların kaldırılarak eğitim sisteminin toplumsal taleplere duyarlı hâle getirilmesi ve eğitime erişim için uygulanan sosyal politikaların etkili olduğunu kaydetti.
 
Uygulanan politikalar sayesinde Türkiye'de eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarının yüzde 99'un üzerine çıktığını ifade eden Özer, 

"2000'li yıllarda beş yaştaki okullaşma oranları yüzde 11 idi. Eğitimde fırsat eşitsizliği buradan başlıyordu. Ortaöğretimdeki okullaşma oranları yüzde 44'tü, şu anda yüzde 99.12'ye yükseldi. İlkokulda yüzde 99.54, ortaokulda yüzde 99.17. oldu. Yani cumhuriyet tarihinde ilk kez anaokulundan liseye kadar eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları yüzde 99'un üzerine çıktı. Bu, müthiş bir kazanım." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye, OECD ortalamasını geçti"

19 milyon öğrenci ve 1.2 milyon öğretmeniyle Türkiye'nin 150 ülkenin nüfusundan daha fazla bir eğitim sistemine sahip olduğunu belirten Bakan Mahmut Özer, OECD'nin yeni hazırladığı Türkiye raporuna değinerek şunları söyledi:

"Raporda enteresan sonuçlar var; Mesela 5-14 yaş aralığı okullaşma oranları, OECD ortalamasını geçti. Türkiye'de okul öncesi, ilkokul ve ortaokuldaki okullaşma oranları yüzde 99. OECD ortalaması yüzde 98'dir. 15-19 yaş aralığında okullaşma oranları OECD ortalamasına yaklaştı diyor ama raporda bir eksiklik var; 2020'de nihayetlendirdiler. Yani bugün günümüzün 2023'te erişmiş olduğu yükselme trendi rapora yansımadı. Bu bizim için de aslında avantajlı çünkü orada öneri getirdiği şeyi aslında biz yapmış olduk. 20-39 yaş aralığındaki eğitim durumu, OECD ortalamasının üzerine çıktı. Aslında bu eğitimi özellikle ortaöğretimdeki okullaşma oranlarının artması, eğitimde bulunan gençleri artırdığı için yükseköğretime devam edebilme imkânını da arttırmış oldu. Yani bizim sadece eğitim çağ nüfusu değil eğitimin dışındaki yetişkinlerin de artık eğitimle buluşma imkânlarının ne kadar arttığını görüyoruz. Önemli vurgulardan bir tanesi kız çocukların okullaşmaları. 2000'li yıllardaki kız çocuklarının ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 39 idi şu anda yüzde 99 ve yükseköğretimdeki kadınların okullaşma oranı erkekleri geçti. Aslında Türkiye artık eğitimli kadınların olduğu ve istihdamda iş gücü piyasasında da artık kadınların çok daha fazla oranların artacağı potansiyel ülkeler arasına girdi. Bu çok önemli bir kazanım."

Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlikte yeni şartlar belli oldu, öğretmen kariyer basamakları için neler gerekli? Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlikte yeni şartlar belli oldu, öğretmen kariyer basamakları için neler gerekli?

Lisede öğretmen başına düşen öğrenci sayası OECD ortalamasından daha iyi

OECD raporunda Türkiye'nin büyümeyi sağlarken, okullaşma oranlarını artırırken bunu kaliteye rağmen yapmadığını, kaliteyi de artırarak gerçekleştirdiğini aktaran Bakan Mahmut Özer, " 
Mesela diyor ki;

Türkiye bu kadar büyümeyi sağlarken öğretmen başına öğrenci sayısını düşürdü. Bu kalite için çok önemli gösterge. Yani öğrenci sayısını artırırken sınıflar kalabalıklaşmadı, tam tersine öğretmen başa düşen öğrenci sayısı düştü. Çünkü aynı zamanda öğretmen sayısı arttı. 2000'li yıllarda eğitim sisteminde beş yüz binlerde olan öğretmen sayısı bugün 1 milyon 250 binlere ulaştı son atamalarımızla birlikte. Burada enteresan bir ifade var; lisede öğretmen düşen öğrenci sayısı OECD ortalamasından bile daha iyi noktaya geldiği OECD raporu tarafından tescilleniyor." ifadelerini kullandı. 
 

OECD raporuna rağmen bazı çevrelerin kasıtlı eleştirilerine muhatap olduklarını belirten Özer, 3 buçuk milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığına ilişkin iddiaların gerçek dışı olduğunu vurgulayarak, eğitime erişemeyen toplam öğrenci sayısının yaklaşık 95 bin olduğunu kaydetti.  

"Türkiye, 2011- 2019 yılları arasında gayrisafi milli hasılasından ayırmış olduğu oranı en fazla arttıran ülke"

Mahmut Özer, OECD Türkiye Raporu'nda eğitime ayrılan bütçeye dikkat çekildiğini vurgulayarak, 

"Raporda diyor ki; Türkiye, 2011- 2019 yılları arasında gayrisafi milli hasılasından ayırmış olduğu oranı en fazla arttıran ülke ve 2019 yılında bu oran en yüksek orana çıkmış, çünkü 2020 yılında kesiyor rapor. Türkiye'deki bu oran gayrisafi milli hasılanın yüzde 5.2'siyken OECD ülkelerindeki bu oran yüzde 4.9. Dolayısıyla Türkiye eğitimi ciddiye alıyor. Eğitimi genç nüfusunun eğitimle buluşması için her türlü katkıyı veriyor ve sosyal bir devlet olmanın da gereğini yaptırıyor. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bir kalite göstergesidir." diye konuştu. 

Eğitimde kaliteyi artırmak amacıyla okul temelli politikaların uygulandığını hatırlatan Bakan Mahmut Özer, okul temelli bu politikaların da OECD raporuna girdiğini belirterek, 

"Raporda diyor ki; okullar artık otonomisini kazanıyor diyor. Yani okullar artık kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir, kendi kararlarını alabilir ve eksikliklerini giderebilir duruma geldi, diyor. Biz öğretmen eğitimlerinde de aynısını yaptık. Okul temelli bir şekilde öğretmen eğitimine geçtik. Bakanlık olarak merkezi bir yaklaşımla değil; okul yöneticisi, öğretmenlerle buluşup hangi eğitime ihtiyaçları varsa onları belirleyip bizden bütçe istiyor, Bakanlık olarak da biz bütçeye gönderiyoruz. Dolayısıyla artık okul kendini çok daha görünür kılmaya başladı. İşte okulu güçlendirirseniz okul iklimini çok daha sağlıklı bir şekilde tesis ederseniz okuldaki şiddet de azalır, akran zorbalığı da azalır, eğitimin kalitesi de artar. Zaten amacımız sürekli kaliteyi arttırmak, okullar arası başarı farkını azaltmak ve dünyadaki akranlarıyla güçlü bir şekilde rekabet edebilir bir ülke değil, aynı zamanda devletini, milletini, önceliklerini, değerlerini, kültürünü de içselleştirmiş ve dünyaya farklı şeyler söyleyebilme potansiyeli olan gençler yetiştirme yolunda çok önemli bir kazanım sağlamış oluyoruz. Eğer bugün Türkiye Yüzyılı iddiasındaysak aslında en önemli sağlam dayanaklarından bir tanesi eğitimde alınan bu mesafedir." değerlendirmesinde bulundu.