Temmuz yeni zamlı öğretmen uzman ve başöğretmen maaşları dereceye göre Temmuz yeni zamlı öğretmen uzman ve başöğretmen maaşları dereceye göre
Önce Stockholm Sendromundan biraz bahsedelim. Bir insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları kabullenmesi, benimsemesi hatta savunması, sıkıntıya sokan koşulları oluşturan nedenleri görmemesi, ezilmesine rağmen ezenin yanında yer alması olarak da tanımlanabilen Stockholm Sendromu; rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama  durumuna gelmeleri ve daha sonrasında suçlulara yardımcı olmaya çalışmaları ve sonunda özdeşim kurmaları hayatta kalma duygusuyla onunla beraber hareket etmeleridir..
Aslında bu durum kişinin kendi seçeneği değil, şiddetin direkt olarak doğurduğu sonuçlardan birisidir..
 

Rehin alma, taciz, savaş, aile içi şiddet, dini ve siyasi baskı gibi birçok durumda Stockholm sendromuna rastlanır. Zamanla baskı altındaki kişinin ona sevgi ve saygı duyması ile sonuçlanır. Zamanla suçlu kişi bu yöntemle haklı konumuna girer. Uzmanlar bu durumun yaşanmasındaki en büyük etkenin beyinin tehlikeye karşı koruma kalkanı oluştururken ortaya çıkan teslimiyet duygusundan kaynaklandığını belirtiyorlar..

Literatürdeki ismini ise Psikiyatr Nills Bejerot tarafından 1973 yılında yaşanan bir olay ile alır. Olay ise söyle:
1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de bir banka soyguncusu (Jan-Erik Olsson) altı gün boyunca 4 banka görevlisini rehin tuttu
Rehineler, mahkemede soyguncular aleyhinde ifade vermedi, hatta savunma ücreti için para topladılar.
Olay sırasında telefonla basına konuşan rehinelerden Kristin Enmark’ın “Asıl korktuğum polis” “Biz burada iyi vakit geçiriyoruz” demesi,  ülkede büyük şaşkınlık yaratmıştı.
O da yetmedi banka görevlilerinden bir tanesi nişanlısını terk etti ve soyguncunun hapisten çıkmasını bekledi.
   Ve ne yazık ki  günümüzde Stockholm Sendromunun belirtilerini  çoğu kişide görmek mümkün. Özellikle  çalışan kesimde Stockholm Sendromunun belirtileri kendini göstermektedir. 
   Neden çalışan kesimde diye soracak olursak da cevabı açık. Özellikle işinin ehli olmayanlar, ego sorunu yaşayanlar, dengesizler, kendisini yetersiz görenler, daha üst makamlardan destek alanlar;  görev ve yetkilerini kurumun amaçları için değil de kendi çıkar ve düşüncelerine göre kullanarak yetkisi altında   bulunanları   Stockholm Sendromuna sokmaktadırlar.  

Bu özellikleri taşıyan yöneticilerle çalışanlar  rehine tutumu sergileyerek; sorun yaşamamak, işini kaybetmemek, mobbinge maruz kalmamak, zarar görmemek, güçlünün yanında yer alarak kendini korumak  adına  kendisine rehine muamelesi yapanlara karşı sessiz kalıp daha da ötesi onunla beraber hareket etmektedirler. Kabul edilmiş  çaresizlik içinde yaşanan sorunları dile getirmekten korkup görmedim, duymadım, bilmiyorum ruh halini tercih etmektedirler... 
Hatta sorunu dile getirenler olduğunda da,  çalışanlardan bazıları   rehine Kristin Enmark’ın “Asıl korktuğum polis”. “Biz burada iyi vakit geçiriyoruz” davranışını gösterebilmektedir. 
Bu davranışın altında yatan asıl  neden ise, beynin tehlikeye karşı koruma kalkanı oluştururken ortaya çıkardığı teslimiyet duygusudur. Bu teslimiyet hali  çözüm arayanlara  engel olurken sorunun  yok sayılmasına neden olmaktadır. Durum böyle olunca da içinde çıkılmaz bir hale dönüşmektedir.
Öğretmen ve sendikacı olduğum için Stockholm Sendromunu en çok öğretmenlerde  görüyorum. Liyakat yoksunu okul yöneticileri ile çalışmak zorunda kalan  öğretmenlerimiz bu sendromu yaşamakta.Ve ne yazık ki bu sendrom öğretmenlerin   motivasyonunu , dolayısyla  da okullardaki başarıyı da olumsuz etkilemektedir. Mutsuz, çaresiz, mobbinge maruz kalmış, şartları kabullenmiş öğretmenlerle karşılaşıyorum sık sık. Kimileri “Yapacak bir şey yok, düzen böyle, biz artık kabullendik” ifadeleri ile teslimiyeti ve çaresizliği cümlelere döküp sessiz kalarak, kimileri de gücün yanında tavır sergileyerek kendini korumaya çalışıyor.
Öğretmenlerin kendisini zora sokan, üzen koşulları kabullenmesi, benimsemesi hatta savunması, sıkıntıya sokan nedenleri görmemesi, ezilmesine rağmen ezenin yanında yer alması   hali  ne yazık ki  bana Stockholm Sendromunu hatırlatmıştır. Dileğim eğitim camiasının bu sendromdan en kısa zamanda çıkmasıdır.
Kadriye Demirel